ÇOCUKLARI SUÇA SÜRÜKLENMESİNİN NEDENLERİ VE ÖNLEMLER:
SUÇ: İnsanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Bu yönüyle, insanlık var olmaya devam ettiği sürece varlığını devam ettirecek bir olgudur. Suç. İlk bakışta yalnızca polis ve mahkemeye ilişkin bir olay olarak değerlendirilirse de, mikro planda birey ve aileyi makro planda pek çok toplumsal yapıyı ilgilendiren bir sosyal olgudur. Bu itibarla suçun nedenleri, sonuçları ve bileşenleri göz önünde bulundurulduğunda oldukça karmaşık bir kavram olduğu görülecektir. Bu sebeple ceza adalet sisteminin sınırlarını aşan çeşitli boyutları bulunmaktadır.
İlk ortaya çıkışlarından günümüze, devletin en azından iki temel fonksiyonu icra etmelerinin beklendiğini söyleyebiliriz. (1) güvenlik (2) adalet. Suç, işte bu iki fonksiyonu birden ilgilendiren önemli bir problemdir.
Sapma ise, suça benzemekle birlikte ceza adalet sisteminin alanına girmeyen norm ihlalleridir. Ne var ki, sapma da aynen suç gibi toplumu her zaman ilgilendirmeye devam eden ve çözüm bekleyen bir sorundur. Bu itibarla, suç ve sapmanın birlikte ele alınarak öncelikle bu sorunların detaylı araştırmalarla incelenerek nedenlerinin bilinmesi; daha sonra, suçun ve sapmanın önlenmesi ve daha etkin bir şekilde suç ve sapmayla mücadele edilmesi için ulaşılan bulgulara bağlı olarak çözüm önerilerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Suç, kanunlarda açıkça yasaklanan ve karşılığında bir ceza ön gören her türlü eylem olarak tanımlanırken;
Sapmayı ise toplumsal normlar çerçevesinde öngörülen kabul edilebilirlik sınırları dışına taşan her türlü davranış olarak tanımlayabiliriz.
Toplumda kültürün belirlediği örf, adet, gelenek, görenek ve hukuk kurallarına uymayan davranışlardır. Toplumun beklentilerinden ya da toplumun uygun gördüğü şekilden farklı davranışlardır.
Orta çağda suçun nedenleri; doğaüstü, insanüstü güçler, cin, peri, şeytani güçler = Sapma/ Suçlu davranış
Bu dönemde suçların kaynağı ve sebebi olarak doğaüstü güçler ile cinler, periler, şeytanlar ve benzeri insanüstü varlıklar gösteriliyordu. Bu yaklaşım içerisinde suç da zaten bir çeşit günah olarak ele alınıyordu.
KLASİK OKUL: (1700/1800)
Ortaçağ keyfi ve barbar uygulamalarına bir tepki olarak ortaya çıkan Klasik Okul, suçun sebebi olarak doğaüstü güçleri değil, bireylerin almış oldukları kararları ve yapmış oldukları kişisel tercileri görmüştür. Zira klasik okul düşünürleri insan doğasına ilişkin şu varsayımlarda bulunmuşlardır.
İnsanlar;
1. Kendi çıkarlarını düşünürler, bencildirler.
2. Hedonisttirler zevk için yaşarlar. Acılarını hafifletmek, sıkıntılarını azaltmak, zevklerini ve hazlarını artırmak isterler.
3. Rasyoneldirler, kar-zarar hesabi yaparlar.
SUÇ = Bencillik kendini düşünme + Hedonizm + Özgür irade ve rasyonel tercih
Klasik Okul Düşünce Sistemi İçinde Cezaların Varlığını İzah Eden 3 Temel Görüş Vardır
I. Suçluya Hak Ettiği Cezayı Vermek Ve Mağdurun Öcünü Almak
II. Bireyi Caydırarak Bir Daha Suç İşlemesini Önlemek
III. Topluma suçların hak ettikleri cezaları aldıkları mesajını vermek.
Klasik okul düşüncesinde; mağdur olan veya zarar gören kişinin itibar veya saygı değerliğine veya mağdurun çektiği ızdıraba göre değil, topluma verilen zarar baz alınarak verilmelidir. Kamu otoritesi, suçları önleyebilmek için suçları caydıracak kadar güç kullanmalıdır. Ne var ki her bir suç türüne göre değişiklik arz edecek sabit bir suç-ceza dengesinin kurulmasına ihtiyaç vardır. insanların sayısı artıkça ve toplumlar büyüdükçe suçların da diğer toplumsal sorunlara paralel olarak artması ve büyümesi gayet tabii bir sonuçtur. Zaten Durkheim ‘suç normaldir çünkü sucun olmadığı bir toplumdan söz etmek imkânsızdır.
SUÇLARIN; sağlıklı karar verebilmek için ihtiyaç duyulan bilgi eksikliği söz konusu iken bazen de insanların çok bilgili olması ancak bilgileri analiz edebilmek için gerekli nöro-fizyolojik kapasitelerinden yoksun olması söz konusudur. Bütün suçların rasyonel olduklarını ve her zaman rasyonel davrandıklarını düşünmek doğru değildir. Örneğin ihtirasla veya gençlik saikıyla, zekâ geriliği, genetik problemler, biyolojik ve psikolojik nedenlerle işlenen suçlara bakıldığı zaman insanların her zaman mantıklı kararlar veremedikleri ve rasyonel hareket edemedikleri anlaşılmaktadır.
POZİTİVİST OKUL: 1800/1900….
Klasik okulun görüşlerine karşı çıkarak suçun birey tarafından bilinerek ve istenerek gerçekleştirilen bir eylem olduğu görüşüne karşı çıkarak suçun tamamen bireyin özgür iradesi dışında kalan bir takım biyolojik, psikolojik ve sosyolojik faktörlerin bir neticesi olarak ortaya çıkmaktadır.
Genel olarak baktığımız zaman psikolojik teoriler suçu, bozuk kişilik gelişiminin bir sonucu olarak ele alırlar. Gerek psikolojide gerek psikiyatride ele alındığı şekliyle suçlu kişiler 1-5 yaş arası erken çocukluk dönemindeki gelişim sürecinde bireyleri suç işlemeye eğilimli hale getiren özellikler kazanmasıyla meydana gelen problemli kişilik gelişimi gösterirler.
Psikolojide üç temel varsayım vardır.
1. Suça neden olan şey, bireyin içinde cereyan eden çatışmalar ve çalkantılar olup, suçlu davranış da esasen bu problemlerin dışa yansımasıdır.
2. Bu problemler çocukluk döneminde ortaya çıkar ve bireyin yaşı ilerledikçe karakterinin bir parçası haline gelir.
3. Problemin kaynağı birey olduğundan, suçlu davranışın önüne geçebilmek için bireye ve bireyin yaşadığı sorunlara yoğunlaşması gerekir.
İnsanlar doğuştan asosyaldirler, çocuk yetiştirmenin amacının çocukları asosyallikten sosyallik seviyesine çıkarmaktır. Sosyalleşme sürecini sağlıklı olarak tamamlayamamış bireylerin toplumsal hayatın gereklerine uyum sorunları yaşayacaktır. Çünkü çocukluk gelişiminde sosyalleşme süreci eksik kalan çocuklar ve gençler kültürel ve toplumsal norm ve değerlere uyumda zorlanacaklar ve içgüdüsel isteklerini reddedebilecek gücü bulamayacaklarından dolayı suça yöneleceklerdir.
Ülkemizde yaşanan hızlı değişim, komşu ülkelerde yaşanan savaşlar, terör olayları, yoğun nüfus hareketleri, uluslararası göçleri, iç göçler, ekonomik sıkıntılar ve gelir dağılımındaki düzensizliklerden kaynaklanan sorunlar nedeniyle toplumların homojen olan yapıları bozulmuş ve pek çok kültür ve ekonomik seviyeden insanın bir araya gelmesiyle daha karmaşık sosyal yapılar meydana gelmiştir. Bu kadar farklı kültürden ( Suriyeli, Pakistanlı, Afganlı, ıraklı, İranlı vb.) insanın aynı coğrafyayı paylaşmaya başlamasıyla birbirinden çok farklı değer sistemleri karşı karşıya gelmiş ve kültür çatışması yaşanmaktadır. Sosyal hayatta baş gösteren düzensizlik sonucu toplumları bir arada tutan sosyal bağlar zayıflamış, sosyal kontrol mekanizmaları etkisini yitirmiş ve bunun sonucunda da toplum, kanun tanımaz çeteler ve ıslah olmaz suçların pençesine düşmüştür.
Yorum bırakın
Adınız yayınlanır, e-posta adresiniz gizli kalır. Mesajınız editör onayından sonra görünür olacaktır.